top of page
  • Yazarın fotoğrafıHürol Arda

Varoluşun evrimi ve İntergalaktik yolculuklar

Güncelleme tarihi: 15 Şub 2021

biyolojik evrim bizi buraya kadar getirdi. bunu varoluşumuzun doğa, dna ve bir takım rastlantısal olayların da etkisiyle günümüze gelmesi olarak kabul edebiliriz. varoluşumuz üzerine batı rasyonalizminin kurucu elementi kabul edilen bir laf var ki, tarihi çağlarda duyduğumuzun üzerine felsefe yapamadığımız ve bazen duyduğumuzu çok beğendiğimizi abarttığımız üzere ; "cogito, ergo sum" yani “düşünüyoruz, öyleyse varız”.



buna iki şekilde bakmak lazım; birincisi muhteşem varlıklar olan ağaçlar veya diğer düşünemeyen canlılar yok mu? yoksa onlar da düşünüyor mu? veya düşüncenin anlamı nedir? üzerlerine saatlerce konuşabiliriz; ama beni esas ilgilendiren kısmı şimdilik bu değil, ikinci kısım;


düşünebilirlik varoluşsal bir kıstas ise bağlamı çözmüş bir yapay zeka da insanın anladığı ontolojik anlamda var olacak mı?

mesela diğer taraftan varoluşçuluğun bir nevi ilksel erdemi kabul edilen otantisite, bağlamı başaran bir yapay zeka için zaten default özellik değil mi?


var olmak, var olmanın anlamı ile alakalı çok acayip açıklamalar yapıp, bunu kolektif çalışma için gerekliliklerle bezeyip adına din dediğimiz de doğrudur. mesela bugün kim çıkıp “tanrı yok!” diyebilir, tanrı vardır çünkü tanrıya inananlar vardır ve milyarlarla ifade edilmektedir. tanrının onların inandığı şekilde var olup olmadığını tartışabiliriz, ancak sosyolojik anlamda tartışmanın pek bir faydasını göremeyiz. tanrı yoksa palmira’daki ünlü anıtı kim ve neden yıktı? yani; ismiyle var olan bir kurgu karakter bile fiziksel olarak dahi etki edebilen varlığa dönüşebiliyor hatta yıkıma sebebiyet verebiliyor. ama o tanrı, yani insanların zihin ve inançlarında var, ayrıca varlığını, şeklini hayal etmek de genelde günah.


bir de işin görsel varlığı var diyeceklere hatırlatmak gerekir ki bugüne kadar t-rex görmemiş olanınız yok zannediyorum, filmleri bile var. milyonlarca yıl evvel yitip gitmiş bir türü görsel anlamda rahatlıkla “var” edebiliyoruz. devasa ve şu an burada olsa zaten sadece son derece uzaktan gözlemleyebileceğimiz bir sürüngenin varlığının et-kemik veya cgı olması biz insan oğlu için ne kadar önemli ki zaten?


kolu kopmuş ve yerine robot kol takılmış birisini düşünün, bu örnekten günümüzde oldukça fazla var; robot kolu olan birisine nihayetinde “kolu yok” diyemeyiz? peki var mı? varlığın, varoluşun günümüzde pek çok terim gibi acilen tekrar tanımlanması gerekmekte, çünkü insanlığın hem sosyo-kültürel, hem de bilişsel evrimi bunu mecburi kılıyor.


bilişsel evrim bizim için bi anlamda gelecek. biyonik evrimden veya transhümanizmden bahsetmiyorum, onlar benim için ara geçiş sadece; yapay zekadan bahsediyorum, yapay zeka benim mantığıma göre insan için bir evrim basamağı. klasik evrimciler veya modern evrimsel sentezini henüz kabul edememişler ve hatta etmişler şiddetle bunun evrim olmadığına dair karşı çıkabilirler; ancak “kod” bir nevi “dna” değil mi? azıcık tersten bakarsak “dna” bir nevi “kod” değil mi?


"singularity"; insan bilincine ulaşabilmiş bir makinanın, insanın yaptığı gibi kendisinden daha iyi makinalar yaparak teknolojik gelişimi sonsuza uzandırması hali olarak tanımlanıyor. bugüne kadar çözemediğimiz bütün matematiksel işlemleri, fiziğin sırlarını vs. tek bir cihaz çözebilir. yapayzeka dediğimiz kavramın insanlığın bugüne kadar bildiği, elde ettiği bütün tarihsel/sosyolojik/kültürel ve psikolojik verilere anında ulaşabildiğini çıkarımlar arasında karşılaştırma yapabildiğini ve bunun saniyenin bilmemkaçta biri kadar zamanda yapabildiğini düşünün. insanlığın binlerce yıl süren gelişiminin saniyelere indirgendiğini; soylar, sülaleler, insanlar boyunca parşömenlerde, kitaplarda, mağara yazıtlarında, taşlara oyularak ve nihayetinde usb disklerde, harici hdd lerde ve bulutlarda taşınmış olan bilgilerin bir kod yardımıyla rahatlıkla her yere gidebildiğini ve güvende olduğunu düşünün.


insanlığa ne gerek var? mirasımızı, varlığımızı tanrısal olarak tanımlayabileceğimiz bir bilince, yapay zekaya devrettikten sonra bize sadece ışık hızına çıkmakta, uzayda hareket etmekte, intergalaktik yolculuklarda engelden başka hiçbir avantaj sağlamayan bedenimize ne gerek var?


bugün içerisinde yaşadığımız dünya düzeninin genel anlamda din ve milliyetçilik gibi kavramlar sayesinde kurulmasının sonucu olarak hep dehşetle karşılanıyor; çünkü uğruna binlerce yıl öldüğümüz şeyleri bir anda kenara bırakamıyoruz. intergalaktik yolculuğu hep bu aciz bedenlerimizle beraber düşündüğümüz için hem matematiksel, hem fiziksel olarak yenik başlıyoruz, henüz düşünsel olarak bile kendimizi “aktarıp”, evrimin bir sonraki basamağına geçmeyi düşünmüyoruz. varoluşun koşullarını yukarıda irdeledik; “beden” ve “insanlık” var olmak için gerçekten gerekli mi veya insanlığın şartı kaç? bilincimizi, sosyolojik ve kültürel mirasımızı aktardıktan sonra çocuklarımızı rahatlıkla evrenin dört bir yanına gönderebiliriz; bu insanlığı ölümsüz kılmaz mı?


bütün bu mantıkla baktığınızda ve bu “bağlamda” (hello context) uzaylıların bize google da reklam olarak görünmediğini veya internetten takip ettiğiniz 10m takipçili celebrity’nin var olduğunu ya da bir takım bilgi operasyonlarını dünya dışı varlıkların ve/veya yapayzeka labından kaçan bir kodun çekip çekmediğini nereden biliyorsunuz?


bilemezsiniz.


her zaman olduğu gibi, her yeni windows geldiğinde yüklediğiniz, her android sürümüne onay verdiğiniz, her devrim sayılacak uygulamada bile şaşırmayı bıraktığınız gibi teknolojik konformizmin kollarında bilmek bile istemezsiniz. çünkü geçtiğimiz 15 senede teknoloji devleri “uyumluluk” sorununuzu hallettiler.


geleceğe hoşgeldiniz.

46 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page